ANASAYFA » TOPLUMSAL SIDDET VE SONRASI
  • Toplumsal Şiddet ve Sonrası





    Türkiye son dönemlerde herzamankinden daha fazla acı haberle güne uyanıyor. Ölümlerin, yaralanmaların, haksızlıkların, katliamların haberlerini duymak, savaş sahnelerine tanıklık etmek hepimizde büyük bir üzüntü ve travma yaratıyor. Ülkemizin gereksinim duyduğu barış yerine sebebi ne olursa olsun işlenen cinayetlerin, savaş sahnelerinin yeniden ortaya çıkması nedeniyle ciddi kaygılar yaşıyoruz. Sıkça karşılaştığımız toplu ölümler , şehit haberleri, patlayıcı madde ihbarları toplumun ruhsal sağlığını tehdit ediyor.



    Şehit haberleri ve toplu ölüm haberlerinde ölüm ile yüzleşirken, diğer taraftan da her an birşey olabilir korkusu, tehdit algısı ve belirsizlik hayatımızı kısıtlar hale geliyor. 


    İhbar ve ölüm haberleri arttığında, insanların çoğu toplu taşım araçlarını kullanmaktan , kalabalık mekanlarda bulunmaktan kaçınıyor. Böyle zamanlarda insanların temel güven duygusu sarsılır. Kendini güvensiz hisseden kişilerin hayatına korku hakim olmaya başlar. Toplum bilimciler, bir toplumda kaos oluşturulmak isteniyorsa, ön koşul olarak , panik ve korkunun hakim olması gerektiğini söylerler. İnsanları tehdit edecek , korkutacak olaylar ön plana çıkartılır, gündem oluşturulur,tüm faaliyetler bu korku ve paniği desteklemeye yöneliktir. “Sonumuz ne olacak”, “şimdi ne yapacağız” türünden endişeli düşüncelerin insanların zihninde oluşması sağlanır. Şiddet yalnızca yaşayanların değil, tanık olanların ve hatta medya üzerinden tanık olanların da ruh sağlığı üzerinde ciddi ve bazen onarılması güç tahribat yaratabilmektedir.


    Modern devlet,en çok kabul gören tanımına göre, meşru şiddet aygıtlarını tekelinde bulunduran kurumdur. Şiddet eylemlerinin, devlet tarafından önlenememesi veya iktidarın meşru şiddet aygıtlarına sıkça başvurarak halkına şiddet uygulaması, iktidarın aşınmasının bir belirtisidir. Ayakta kalabilmek için daha fazla şiddete başvurur ancak bu durum çöküşünü hızlandırır. Şiddeti önlemenin yolu daha fazla şiddet kullanmaktan geçmemektedir. 


    Şiddet, toplumsal ve kültürel bağlam içerisinde öğrenilen bir davranış biçimidir. Şiddet eylemlerini geri kalmış toplulukların hastalıklı hareketleri, yahut hasta bireylerin eylemleri olarak değerlendirmek gerçeği ortaya koymadığı gibi şiddeti engellemeyi de zorlaştırır. Şiddetin sonuçları ruh sağlığını etkiler, bozar ancak, şiddet uygulamak birebir hastalıkla ilişkili değildir. Fiziksel zarar vermeye yönelik doğrudan şiddet, şiddetin görünen yüzüdür, tespit edilip kısmen önlenebilir yanıdır. Asıl zor olan, şiddeti besleyen kanalların tespit edilip engellenmesidir. Yapısal şiddet, şiddetin gözle görülmeyen, doğrudan fiziksel zarar vermeyi hedeflemeyen ancak şiddeti besleyen ve daha yıkıcı olan yanıdır. Bölgeler arası gelir dağılımındaki ve yaşam şartlarındaki eşitsizlikler, adaletin sağlanamaması gibi.…Şiddetin belki en az anlaşılan ve daha köklü olan yanı ise kültürel şiddettir. İnsanın varoluşunu ve toplumsal kimliğini oluşturan sembollerle örülür. Din, ideoloji, popüler kültür, dil , sanat ve eğitimin kullanımı, doğrudan ve yapısal şiddeti meşrulaştırmaya zemin hazırlayabilir. Yabancı düşmanlığı , farklılıklara tahammülsüzlük,önyargılar, aşırı milliyetçilik kültürel şiddetin yansımalarıdır. Topyekün bakıldığında şiddet, adalet, uzlaşı ve barış kültürünün tesisiyle önlenebilir.




    Şiddettin şiddeti doğurduğu bilinmektedir. Şiddet olayları, insanlarda çeşitli ruhsal bozuklukların tetiklenmesine, bireyde şiddet ve saldırganlık davranışlarında artışa, temel insani değerlerin kaybedilmesine, bireyin kendine ve topluma güvenmemesi ve yabancılaşmasına neden olmaktadır. Yeni kuşakların kişilik gelişimi üzerinde olumsuz etkiler ve kalıcı tahribatlar yapabilmektedir.Bazı kişilerde umursamazlık tepkisi oluşurken bazılarında kaygı yükselir, o ortamdan uzaklaşma hatta göç ortaya çıkar. Öfke ve saldırganlık artar. 


    Belirsizlik içinde olmak her zaman endişe kaynağıdır. Bu endişeyi nasıl yorumladığımız ve nasıl davrandığımız sonraki gidişatı belirleyecektir. Toplumsal şiddetin temelinde yatan en önemli faktör güvensizliktir. Güvensizliğin arttığı ortamlarda insanlar kendi güvenliğini sağlama girişiminde bulunurlar. Örneğin silah satışı artar, çeteler , mafyalar yaygınlaşır. Adaleti sağlamaya yönelik kişisel ve illegal girişimler artar. Benzer mesajlar terör örgütleri tarafından da verilir . Şiddetin devlet tekelinden çıkmaya başladığı hissedildiği dönemlerde, bireysel şiddettin önünü almak daha da zorlaşır.


    Toplumsal sorunlarını dayatma, şiddet ve güç kullanma yoluyla çözmeye çalışan bir devlet ve halk, giderek bir şiddet toplumuna dönüşecektir. Bu tehlikeye karşı başta yöneticiler olmak üzere tüm toplumun duyarlı olması, savaşa karşı durması barış için çalışması gerekmektedir.